
Artık yaz gelsin istemiyorum çünkü yanıyoruz.
Yaz
ayları, özellikle son yıllarda, bir tatilin değil bir felaketin habercisi oldu.
Eskiden güneşli günler umut getirirdi, artık sadece korku getiriyor. Çünkü yine
yanıyoruz, yine ciğerimiz tutuşuyor. Yine yeşile düşmanlık eden insanoğlu,
doğaya karşı kazandığını sandığı büyük savaşı aslında kendi sonunu hazırlayarak
kaybediyor.
Her
yıl aynı manzaralar, aynı cümleler…
“Alevler
kontrol altına alındı.”
“Yangının
sebebi araştırılıyor.”
Ve
elbette: “İhmaller zinciri…”
Ama
sonuç hep aynı; kül olmuş ormanlar, yok olan canlılar ve tükenen bir gelecek…
Çünkü
yanan sadece ağaç değil, sadece orman değil, yanan bizim ve çocuklarımızın
geleceği. Suyumuz yanıyor, havamız yanıyor, gölgemiz yok oluyor. Sessizce,
çaresizce... Kuşlar, kaplumbağalar ve daha adını bile bilmediğimiz canlılar acı
bir şekilde yok oluyor.
Ve
biz?
Klimalı
evlerde oturup televizyon başında izliyoruz olan biteni. Sosyal medyada birkaç
“üzgün surat” emojisi, bir iki paylaşım ve sonra unutuyoruz. Ta ki bir sonraki
yangına kadar.
Oysa
bu yangınlarda hepimizin eli var.
Piknikte
ateş söndürmeyen de, sigara izmaritini camdan atan da, yapılaşmaya açılan orman
alanlarına sessiz kalan da suç ortağı.
Bu
yangını sadece rüzgar değil, bizim vurdumduymazlığımız körüklüyor.
Artık
doğayla savaşan değil, onunla barışan bir anlayışa geçmemiz şart. Çünkü doğa
bizim yaşam kaynağımız ve o olmadan biz de olamayız.
Unutmayalım;
bu gezegenin sahibi değiliz, sadece misafiriyiz.
Ama
kötü misafirleriz. Geldiğimiz yeri kirlettik, yıktık, yaktık ve hâlâ
öğrenemedik.
Artık
ormanların, doğanın, dünyanın sonunu getirmeyelim ve en önemlisi kendi sonumuzu
getirmeyelim.
Yeşilin
sonunu hazırlayanlar, hayatın da sonunu getiriyor.
Ve
maalesef o sona doğru hep birlikte koşuyoruz…
Varlığınız
daim olsun.
Nihat
Gider
0 Yorumlar